Birkaç yıl önce, ben babaannemde yaşarken, eve hırsız girmeye çalıştı. Kapımız kilitliydi, ama apartmanın ana kapısı açıktı çünkü alt katımızda bir dairenin tadilat işleri vardı, apartmana sürekli girip çıkan ustalar ana kapının dibine takoz koymuşlardı. Başarısız hırsızımız apartmana girmiş, alt kilidi kırmış, üst kilidi kıramadan bir şekilde kaçmış. Bu olay başıma geldikten sonra, “emniyet hissim” darbe aldığı için bir-iki hafta kadar evden çıkamadım. Basbayağı, alışverişe bile çıkamadım.
Bunun sorumlusu bendim.
Geçen gün PayPal firmasının rakiplerinden biri olan 2Checkout firması da BDDK’nın saçma sapan regülasyonlarından ötürü Türkiye’deki faaliyetlerine son vereceğini açıkladı, bu da benim yeni kurduğum işin köküne kibrit suyu dökmüş oldu.
Bunun da sorumlusu bendim.
Yine birkaç gün önce, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde deli bir hastalık geçirdim, bir günlüğüne. Üşüttüm mü, zehirlendim mi bilmiyorum; günün başında hem istifra, hem diare sebebiyle eğlencesiz birkaç saat geçirdikten sonra 15 saat kadar yataktan çıkamadım. Uykumu çoktan aldığım için mide bulantımı uykuyla bastıramadım, ve yataktan çıkamadığım için sürekli yatmaktan sırtım deli gibi ağrıdı. Bütün günüm boşa gitti.
Sorumlusu bendim.
***
Okuduğum şu yazı (İngilizce) beni biraz etkiledi. Hayatımı değiştirdi falan diyecek değilim, odağımı da kaydırmadı, ama epey güzel bir yazı. Şöyle bir argümana sahip: Bizim yüzümüzden başımıza gelmese bile, yaşadığımız her şeyin sorumluluğunu üzerine alırsak ne olur?
Girişte yazdığım üç örnekte de başıma gelenlerin sorumlusu direkt olarak ben değildim. Belki üçüncü örneğe “dikkatsizlik” diyebiliriz; ama özellikle ilk iki örneği, benim etki edemeyeceğim sebeplerden dolayı yaşadığım irili ufaklı krizlerin iki örneği olarak kabul edebiliriz.
(Bu arada girişte özellikle ufak örnekler verdim. Yoksa 17 Ağustos depremi veya travmatik lise hayatım gibi daha feci örnekler de var cebimde.)
Okuduğum yazının yazarı Chris Winfield, yaşadığımız her olayın sorumluluğunu üzerimize alabileceğimizi söylüyor. Sonuç itibarıyla başımıza gelen her şeyi, o şeylerin sebebi biz olmasak bile, kendimize has bakış açımızla değerlendirdiğimiz için “o şekilde” algıladığımız bir gerçek. Yazar da bunu savunuyor ve diyor ki, bakış açımıza göre yaşadıklarımızın hayatımızı olumlu veya olumsuz etkileyebilmesini sağlayabiliriz.
Harika bir örnek veriliyor yazıda. Dr. Hans Selye diye bir doktorun araştırması. Alkolik bir babanın ikiz çocuklarını inceliyor; (artık yetişkin olan) çocukların biri yine babası gibi alkolik, diğeriyse alkole elini bile sürmeyen bir birey olarak yetişmiş. Alkolik adamın alkolik oğluna da, alkolik olmayan oğluna da neden öyle olduklarını sormuş. İkisinden de aynı cevap gelmiş: “Babam alkoliğin tekiyken, benim nasıl biri olmamı bekliyordunuz ki?”
Cevabın vurgusunu artırayım: Alkolik olan oğul, babası alkolik olduğu için kendisinin de alkolik olmasının doğal olduğunu söylüyor. Alkolik olmayan oğul da, babası alkolik olduğu için kendisinin alkolik olmamasının doğal olduğunu söylüyor.
***
Kendimden başka bir örnek vereyim: Öfke kontrolü üzerinde yazılar yazdım. O yazılardan birinde elbet “Öfkeli biri oluşumun sebebi, öfkeli bir ailede yetişmemdir.” gibisinden bir cümle kurmuşumdur.
Öfkeli bir ailede yetiştiğim doğru, bunun beni etkilediği ve öfkesinin kontrolünü (birkaç yıl öncesine kadar) sağlayamayan biri haline getirdiği de doğru. Peki, annemle babam benim önümde bağıra çağıra kavga etmeyi çok seviyordu diye asabiyetimi içselleştirip çevreme “Beni böyle kabul edin.” diyebilir miyim? Elbette diyemem. Ama annemle babama karşı defalarca “Siz kavga etmeseydiniz bu kadar asabi olmazdım!” diye bağırmışlığım vardır.
Neyse ki, bir noktadan sonra sorumluluğu üzerime almayı başardım. Ona da vesile olan, bana bu konuda örnek olan ablamdır. O da ailemizin diğer bireyleri kadar asabidir, ama kendini kontrol etmeyi öğrenmiştir. Bir süre önce “Ablam da ben de aynı ortamda yetiştik; o zaman ablam öfkesini kontrol edebiliyorken ben niye kendimi asabiyetime teslim ediyorum ki?” diye düşünüp, ablamın izinden gittim. Bu sayede artık öfekelendiğim zaman, kendimi daha kontrollü bir biçimde ifade edebiliyorum. (Tabii ki bu konuda hala mükemmel derecede kontrol sahibi değilim.)
Şaka maka, bu örnek de Dr. Hans Selye’nin örneğine benziyormuş.
***
Başımıza gelenlerden ötürü başkalarını suçlamak kolaydır. Otoparkta arabayı sürttüğünüzde, otoparkın ışıklandırma hatalarına dikkat çekip sorumluluğu üzerinizden atabilirsiniz. Çektiğiniz ekonomik sıkıntıları ülkedeki ekonomik krize dayandırabilirsiniz. Hiçbirinde haksız olmasanız da, bu tespitler son tahlilde size fayda sağlamayacaktır.
Ama bakış açınızı değiştirip yaşadığınız her şeyin sorumluluğunu üzerinize almayı akıl ederseniz, o zaman hayatınız üzerindeki kontrolünüz artacaktır. Kontrol sizdeyse, değişim gücü de sizde olacaktır.