“Daha sık yazma” konusunda birkaç güncellemem var:
Eposta abonelerime ulaşamıyormuşum!
Beyn’de uzun yıllar boyunca FeedPress isimli bir hizmet kullandım. Bu hizmet hem Beyn’in RSS akışını düzenliyordu, hem de ücretsiz olarak eposta aboneliği hizmeti veriyordu. Geçen gün RSS akışını kontrol edeyim dediğimde gördüm ki 1 yıldan uzun süre RSS akışım güncellenmemiş! Üzerine bir de yayınladığım son yazılardan sonra eposta abonelerimin eposta almadığını fark edince anladım ki, YILLARDIR abonelerime ulaşamıyorum. Çok yazık, çok ayıp.
Tabii ki hemen aksiyon almaya karar verdim. Uzun süredir Substack üzerinden yayın yapmayı ve eposta abonelerimi oraya taşımayı istiyordum ancak eposta aboneliği hizmeti veren firmaların da kendine ait koruyucu yöntemleri var: Yeni bir üye binlerce eposta adresinden oluşan bir listeyi sisteme yüklemeye çalıştığı zaman doğal olarak “Bu listeyi nereden aldın?” diye soruyorlar; ikna olmazlarsa listeyi kullanmana izin vermiyorlar.
Orayla yaşadığım sorunu çözemezsem, başka bir hizmet kullanmayı düşüneceğim. Seçeneklerim var ama en kısa zamanda bu işi halletsem güzel olacak.
Haftalık özetlerden vazgeçtim.
Yeni yıla yeni hedeflerle, planlarla giren herkesin yaşadığı bir durum vardır: Çok gaza geliriz, çok sayıda büyük karar veririz ve şubat ayı gelmeden hedeflerin yüzde doksanından vazgeçeriz. Bana da öyle oldu.
Şaka şaka, olmadı. Şunu fark ettim: Yazmaktan keyif alan ama uzun süredir düzenli yazmayan biri olarak, yazma düzenimi (ve keyfimi) geri kazanmak için bana gerekenler, hedeflediklerimden daha az olabilir. “Haftamın Özeti” formatında, 10-15 paragraflık bir yazı yazmanın ötesinde bir çaba gerekecekti: Hafta boyunca günlerimi ya bir yerlere not alacaktım, ya da aklımda tutacaktım; üstüne hafta boyunca beğendiğim videoları, web sayfalarını vb. paylaşmak için ayrı bir liste tutacaktım… Yazmanın keyfi böyle çıkmıyor.
Bu sebeple “Haftamın Özeti” formatından vazgeçtim. O özetlere harcayacağım enerjiyi, diğer yazma hedeflerime harcayabilirim.
Twitter beni sevmiyor.
Belki yeni adını (X) kullanmayı reddettiğim içindir ama Twitter beni sevmiyor. Geçen haftalarda bir arkadaşım vasıtasıyla öğrendim ki algoritma tarafından “shadow ban” denen türden bir dışlanmaya maruz kalmışım. Özetle hesabım, takipçim olmayanları geçtim, takipçilerim tarafından bile görülmüyormuş. Aylar önce onlarca Adnan Hoca’cı hesabı engellemiştim ve sanırım Twitter algoritması da o kadar fazla sayıda hesabı engellemem üzerine beni bir nevi “gri listeye” almış.
100-200 takipçili hesapların çekicilikten uzak, kalitesiz tweet’leri on binlerce görüntüleme alabiliyor. Bu böyleyken benim düşünerek, çaba göstererek yazdığım şeyler birkaç yüz görüntülemenin üstüne çıkmıyor. Bunun moral bozmaması mümkün değil.
(Buraya şöyle bir parantez açmak zorundayım: Tweet’lerin görüntüleme sayısıyla aldığı beğeni, retweet vb. sayısının oranı tweet’in kalitesini gösterir. Bahsettiğim az takipçili hesapların çok görüntüleme alan tweet’lerinin aldığı beğeni/retweet’lerin sayısı çok düşük ve “kalitesiz” dememin sebebi de bu. Benimkilerin görüntüleme sayısıyla beğeni ve retweet sayısının oranı daha yüksek ama benim tweet’lerimin daha kaliteli olduğunu iddia etmiyorum.)
Geçen aylarda onlarca tweet dizisi fikri yazdım ama Twitter, tweet’lerin yayılma algoritması sorununu çözene kadar onları yayınlamayacağım. Boşa gitmesinler.