Kur’an, dini anlamak için yeterli midir?
Allah size Kitap’ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? (En’am, 114)
Kafamdaki her şeyin bileşkesi!
Allah size Kitap’ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? (En’am, 114)
Absürt, hatta komik geleceğini biliyorum. Hem inançlı insanların, hem de inançsız insanların benimle dalga geçme ihtimalini de göze alıyorum. Ama yaşadığımız evrenin bir bilgisayar simülasyonu içerisinde oluşmuş olması, yaratılışımızın en mantıklı açıklamalarından biri olabilir.
Hz. Muhammed, bir insandır. İnsanların en güzelidir, insanların en temizidir ama nihayetinde insandır. Bunun unutulması ve peygamberimize tapma işine girişmek, Allah’a ortak koşmaktır – bir başka deyişle şirktir. Peygamberimize ait olduğu iddia edilen sakal tellerini öpmek, o sakallara yönelik dua etmek, onların önünde yerlere yatarak ağlamak da saygı ifadesi değil, putperest eylemidir.
Aklıma şu geldi: Duymadığımız bir sesin varlığını kanıtlayamadığımız için, sesin olmadığını iddia edebiliriz. Fakat bir başka insan bu sesi duyduysa ve bunu kanıtlama olanağı varsa, iddiamız anında geçersiz sayılabilir. İşte bu yüzden “evrenin bir yanılsama olduğu” klişesi de aynı mantıkla çökertilebilir.
Orucu yalnızca gırtlağın terbiyesi olarak görmek, oruç anlayışına hakaret midir? Belki “hakarettir” denemez ama yine de yanlıştır. Gününü yalnızca yemek yemeden geçiren bir kimsenin oruç tuttuğunu düşünmenin bir mantığı yoktur. Orucun, aslen “nefis terbiyesi” olduğunu; nefsin de yalnızca mideden, gırtlaktan meydana gelmediğini hatırlamak lazım.
İki “tarafı” da üzecek bir haberim var: Şu anki “laiklik” tanımı, doğru bir tanım değil. Yani laikliği öven de, yeren de yanlış yere övüyor, yanlış yere yeriyor. Bu yazıda “laiklik” kavramını basit bir biçimde anlatmaya çalışacağım. İşin güzel yanı, aklı başında herkesin kabul edeceği ve aklı başında kimsenin kötüleyemeyeceği bir tanım bu.