Kitap okumak güzel iş. Sayfa başına 1-2 dakika ayırıyorsun, günde kaç sayfa okursan yılda o kadar kitap okuyorsun. Bilgi edinmenin, yeni şeyler öğrenmenin, hayatını güzelleştirmenin en kısa ve en hesaplı yollarından biri. Bu yüzden her yıl 50 civarı kitap okuyorum.
Peki, bir kitabı sevmeyince ne oluyor? Bana şöyle oluyor: Sırf bir kitabı yarım bırakmayı sevmediğim için, homurdana homurdana (bazen küfrede küfrede) kitabın sonunu getirmeye çalışıyorum. Öyle olunca sayfa başına harcadığım o 1-2 dakika bana büyük bir zaman kaybı gibi geliyor (ki yanlış bir düşünce de değil). Okuma keyfi, okuma zulmüne dönüşüyor. “Eyyy kitap, sen kimsin ya?” diyesim geliyor. Ve kitabı bitirir bitirmez ya kitaplığa kaldırıyorum, ya bir başkasına kakalıyorum yahut kitabı yok ediyorum. Şaka değil, içinde tehlikeli derecede hatalı bilgiler olan kitapları tepesinden ikiye yırtıp iki ayrı çöp kutusuna atmışlığım var.
Sonuç olarak bir kitabı bitirmek için çaba sarf etmeyi kendimize şart koşabiliyoruz. Peki bir kitabı bitirmek gerçekten şart mı? Aynı şeyi filmler, diziler, TV programları için yapmıyoruz, çoğu zaman izlediğimiz şeyi kapatıp hayatımıza devam edebiliyoruz. Ama bir kitap hakkında “ben o kitabı okudum” diyebilmek için kitabı bitirmemiz gerekiyormuş gibi hissediyoruz.
Geçen gün bunu düşündüm, ve olaya daha farklı bir yaklaşım getirmeye karar verdim.
Bir kitaptan “faydalanmak”
Yukarıdaki “…her yıl 50 civarı kitap okuyorum.” cümlesini değiştireceğim. Artık “okuduğum kitaplar listesi” değil, “faydalandığım kitaplar listesi” yapacağım. Peki nasıl olacak bu iş?
Hazır OHAL varken, kendi kendime, kendim için çıkardığım bir KHK ile “okuduğum kitabı bitirme şartını” ortadan kaldırıyorum. Bundan sonra bir kitabı bitirmiş olmak için, kriter babında, o kitabın her sayfasını okumuş olmayı değil de o kitaptan faydalanmış olmayı seçiyorum.
Kurgu kitapları (roman, hikâye, tiyatro metni vb.) saymazsak, bir kitaptan edineceğimiz faydayı o kitabın tamamını okuyarak ölçmemize gerek yok. Mesela “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabındaki “alışkanlıklardan” iki tanesi benim ilgimi çekmiyorsa, işime yaramayacaksa veya o iki “alışkanlık” ile ilgili bölümleri okumama gerek var mı sahiden? Okumadığımda kitabı okumuş sayılmayacak mıyım? Okuduğumda, okuduğuma gerçekten değecek mi?
Bir kitabın “İçindekiler” bölümü mühim: O kitapta ilgilendiğim bölümler olabilir, ilgilenmediğim bölümler olabilir. Atıyorum, bir “felsefe tarihi” kitabı okurken Uzak Doğu felsefesinin tarihsel gelişimi ilgimi çeker, Avrupa felsefesi tarihi ilgimi çekmez. (Aslında o da ilgimi çeker de, örnek veriyorum işte.) Demek ki “ben bu kitaptan faydalandım” diyebilmem için Uzak Doğu felsefesi tarihini okumam yetecek. Canım isterse Avrupa felsefesi tarihini de okurum, ama canım istemezse okumam. Sonrasında sınav mı olacağım sanki?
Kurgu kitaplarda olay farklı: Bir romanı sevmezsem, bir filmi sevmediğimde yaptığım gibi, kitabı çat diye kapatabilirim. (Evet, belki ileride seveceğim ama kitabı sonuna kadar okuyup, okuduğuma lanet etmek yerine ileride sevme ihtimalini göz ardı etmek daha mantıklı.) Eğer kitap kısa öykülerden oluşuyorsa, beğenmediğim öyküyü atlayabilirim. Bir şiir kitabında (Şiirler kurgudan sayılıyor muydu? Montaigne’in denemeleri kurgu değilken Nazım Hikmet’in şiirlerine niye kurgu diyoruz? Neyse.) sevmediğimiz şiirleri geçmek hakkımız, söke söke alırız!
Ders kitaplarına girmiyorum, orada zaten ihtiyacımız olanı kadarını okuyoruz. En azından ben öyle yaptım, o yüzden ihtiyacım olan notları aldım, eheh.
Sonuç
Kısa bir yazı oldu, ama derdimi anlatabildim diye düşünüyorum.
Bundan sonra “Bu yıl 50 kitap okudum.” demeyeceğim, “Bu yıl 50 kitaptan faydalandım.” diyeceğim. Sevmediğim kitapları bırakmak konusunda daha rahat olmaya çalışacağım. Ha deyince olmaz, ilk seferler canım biraz sıkılır ama sonra alışırım… diye umuyorum.
Sevgiler.