Öncelikle Mustafa Kemal Atatürk‘ün 6 ilkesinden biridir!
- Cumhuriyetçilik
- Milliyetçilik
- Halkçılık
- Laiklik
- Devrimcilik
- Devletçilik
Sağcı falan sanmayın beni. Solcu da sanmayın efendim. Beni herhangi bir şey sanmadan, önyargılarınızı kapının önünde bırakıp okuyun şu yazıyı.
Bu yazıda milliyetçiliği anlatmak istiyorum. Atatürk‘ün bir lafını tekrarlayayım: “Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır.” Atatürk milliyetçiliğinden söz ediyorum elbet, şu anki, yozlaşmış, ırkçılığa, faşizme kaymış milliyetçilikten değil.
Şu sıralar millet milliyetçiliğe karşı. Neden demiyorum, sebep aramıyorum zira ben de karşıyım, ama şu anki milliyetçiliğe. Şu anda ülkemizde milliyetçiliğin tanımını isteseniz millet aşağı yukarı ırkçılıkla aynı tanımı verecektir. Şu anki milliyetçilik, “Allah Türkü korusun!”dur. Şu anki milliyetçilik, farklı bir ırktan olup Türkiye‘de yaşayanın “Türkiyeliyim.” demesidir.
Atatürk‘ün bahsettiği ve bahşettiği milliyetçilik nedir, biliyor musunuz? Atatürk milliyetçiliği, Anadolu toprağını vatan belleyen ve “Türküm.” diyen her ferdi, hangi ırk veya etnik kökenden olursa olsun bir çatı altında birleştirmiştir. Milliyetçilik, temelde, birlik ve beraberlik ortamının tam manasıyla sağlanmasını amaçlayan kilit bir Atatürkçülük ilkesidir. Atatürk, “Ne mutlu Türküm diyene!” derken bahsettiği Türk, Türk ırkı değildir, Türk milletidir. Anayasada belirtilen Türkiye vatandaşıdır. Anayasamıza göre Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Burada ırktan bahsedilmez, milletten bahsedilir. Bir Kürt, bir Ermeni, ne bileyim bir Japon “Ne mutlu Türküm diyene!” diyorsa bu garipsenmemeli, safkan Türkler dışındakiler hor görülmemelidir. Nasıl ki İngiltere‘de yaşayanlara İngiliz, İspanya‘da yaşayanlara İspanyol diyorsak, Türkiye‘de yaşayana da Türk deriz, demeliyiz. Ne ırkçı Türklerin “Türk olan benim, o kanı bozuk Türk değildir!” demesi, ne de ırkçı, ırkı Türk olmayanın “Bana Türk diyemezsiniz, ben bilmemkaç kuşaktır x’im!” demesi doğrudur; x burada değişkendir.
Irklardan bahsetmek gerekirse de söyleyeceklerim mevcut efendim. Her ırk kendi ırkını daha bir sever elbet, ama gerçekçi olmalıyız: Allah her insanoğlunu eşit yarattığını belirtmiştir ve ne Türk ırkı üstündür, ne de başka bir ırk Türk ırkından üstündür. Her ırk eşittir. Her ırk içinde üstün zekalı, üstün kuvvetli insanlar vardır, her ırkta ahmakların, zayıfların olduğu gibi. Bu bile bireylerde eşitsizlik sağlamaz.
Ülkemiz bölünmekte ve bunu artık bölenler bile inkar etmiyor. Kürt ırkının ırkçıları da, Türk ırkının ırkçıları da mecliste. Bir de kendini solcu, dindar sananlar falan var. Ülkeyi bölme adına en büyük kozları da elbette ki ırklar. Bir ırktaki azınlığı dahi çoğunluk olarak gösterip ırkı onlara göre genelleyebiliyorlar. Misal, Kürtlerden nefret edenlerin en çok söylediği şey hepsinin PKK‘lı olduğu iddiaları. Ülkesini seven Kürt yok mudur sanıyorsunuz? Veya ne bileyim, yukarıda bahsettiğim gibi, Türk ırkını üstün ırk sanıp diğer vatandaşlarımızı hor görenler var. İnanın, üstün ırk olsaydık daha mantıklı düşünebilirdik, ülkeyi bölünmeye başlamaktan taa 50’lerden, 60’lardan (özellikle 60’lardan) kurtarabilirdik.
Çare, ülkeyi bölenlerden kurtulmaktır, ırklararası çatışma yaratıp PKK‘nın safkan bir Kürt devleti istemesi gibi safkan bir Türk milleti üstünde çalışmak değildir. Bu yazıyı burada noktalarken, Atatürk‘ün Bursa Nutku‘nu da yayımlamakta bir beis görmem:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” diyecektir.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Yorumlar kapalı.