Allah bana çok az ölüm acısı yaşattı. Ama bu birini rahatlatacak bir şey değil, aksine, ölüm hakkında düşünmeni de sağlayabiliyor. “Art arda ölüm haberleri mi alacağım?” sorusu bir yana, ara sıra bazı insanlara “Bu sevdiğim ölürse ne olur, ne yaparım?” diye düşündürebiliyor.
Son zamanlarda bu konuda daha da hassaslaştım. Özellikle en yakınımdaki aile bireylerinin ölümleri gözümün önüne gelebiliyor. Gıcık bir durum ancak birinin ölümüne kendini hazırlama fikri de öyle saçma bir fikir değil. Annem, babam, ablam ve babaannem başta olmak üzere birçok kişinin ölümü kafamda canlandığında, ne kadar acı verici olursa olsun onların yokluğunun benim hayatımdan neleri götüreceğini düşünmem, hesaplamam gerektiğini hissediyorum.
İşte bu yüzden, Başbakan’ın ölüm haberini duyunca gerçekten kötü oldum. Kendi annem aklıma geldi, onun ölümünü düşündüm, Erdoğan’ın acısını anlamaya çalıştım. Elbette onu tam olarak anlamam mümkün olmaz ama yaşadığı acıyı paylaşmak istedim.
Peki sonra aklıma ne geldi, biliyor musunuz? Davam. Hayır, hemen öfkeye kapılıp “Beni hapse göndermek isteyen birine niye acıyayım?” diye düşünmedim. Asıl düşündüğüm şey, Erdoğan’ın annesinin vefatıyla ilgili bir yazı yazdığımda bana “Davadan yırtmaya çalışıyor, Başbakan’a yamanmaya uğraşıyor.” gibi iftiralar gelecek mi diye endişe ettim.
Ve sırf bu yüzden, içimden gelenleri yazmak içimden gelmiyor.
Hissettiklerimi yazıya dökecek olsam, yazıyı okuyacak olan Erdoğan destekçileri de, Erdoğan karşıtları da benim hakkımda yanlış düşünecek. Bir şey yazmasam daha kötü, sanki Erdoğan’ın düşmanıymışım gibi gözükecek, “Nefretinden dolayı adamın acısını göz ardı ediyor.” diyecekler bana. (İnanın bana, böyle emin konuşuyorsam bir sebebi var: Beyn’in AKP Genel Merkezi tarafından her gün takip edildiğini biliyorum.) Yani yazsam yandaş olacağım, köle olacağım; yazmasam düşman olacağım, kindar olacağım.
Peki bu durumda ne yapabilirim?
İşte böyle zayıf bir baş sağlığı yazısı yazabilirim. Başınız sağ olsun, sayın Recep Tayyip Erdoğan.
Yorumlar kapalı.