Mustafa Kemal Atatürk‘ün yakın dostlarından, gazeteci ve yazar Falih Rıfkı Atay‘ın “Atatürkçülük Nedir?” adlı kitabının çeşitli yerlerini not olarak düştüm ve kitabı bitirdikten sonra Beyn’de yayımlamaya karar verdim.
Yazının sonunda, yazı dizisi haline getirdiğim bu çalışmamın yazılarını bulabilirsiniz.
Atatürk’ten komünizm hakkında bir demeç (sf. 91)
Bugün Avrupa’nın doğusunda bütün medeniyet dünyasını, hattâ bütün insanlığı tehdit eden yeni bir kuvvet belirmiştir. Maddî ve manevî imkânlarını, topyekûn dünya ihtilâli amacı uğruna seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz bilinmeyen yepyeni siyâsî metotlar uygulamakta ve rakiplerinin en küçük yanlışlarından pek güzel faydalanmasını bilmektedir. Avrupa’da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne Almanya’dır. Sadece komünistliiktir. Rusya’nın komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış olan biz Türkler, orada olup bitenleri yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığı ile görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin zihniyetlerini çok iyi sömüren, onların millî ihtiraslarını okşayan ve kinleri kışkırtan komünistler, yalnız Avrupa’yı değil, Asya’yı da tehdit eden başlıca kuvvet hâlini almışlardır. (Mustafa Kemal Atatürk)
Falih Rıfkı Atay, bu alıntıya “Atatürk sağ olsaydı, dış politika tutumunun ne olacağını bu sözler açıkça göstermektedir.” şeklinde bir dipnot da düşmüş. Yalnız kitap boyunca Atay‘ın komünizm konusunda epey sert cümleleri var yani bu konuda biraz düşmanca davranıyor; bunu da göz önünde bulundurmak lazım.
Atatürk’ün “Diktatör müsünüz?” sorusuna yanıtı (sf. 92)
Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğu doğrudur. Benim isteyip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca davranmayı bilmem. Bence diktatör, başkasını, irâdesine boyun eğdirendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim. (Mustafa Kemal Atatürk)
Böyle bir soruya daha güzel bir cevap verilemezdi.
Atatürk’ün hayat felsefesi (sf. 92-93)
Kitapta aldığım en önemli not bu diye düşünüyorum:
Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. “Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında neşe ve saâdete yer bulunmaz.” diyorlardı.
Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: “Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, bari yaşadığımız müddetçe şen ve neşeli olalım.”
Ben kendi karakterim bakımından ikinci hayat anlayışını tercih ediyordum; fakat şu kayıtlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedbahttırlar. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mes’ut olması için lâzım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Makul bir adam, ancak bu sûretle hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve saâdet, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, saâdeti için çalışmakta bulunabilir. (Mustafa Kemal Atatürk)
Atatürk’ten “bencillik” üzerine (sf. 93)
Kitapta aldığım en önemli ikinci not da bu:
Bir adam ki, memleketin ve milletin saâdetini düşünür, o adamın kıymeti büyüktür. Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile kaim gören adamlar, milletlerinin saâdetine hizmet etmiş sayılmaz. (Mustafa Kemal Atatürk)
Şu anda milletimizde, milleti bırakalım, milleti temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde bu nottaki “kıymeti büyük” tanımına uyan kaç kişi vardır acaba?