Fark ettiniz mi bilmem: Tayyip Erdoğan’ın o dillere destan karizması, Gezi Parkı olaylarıyla yerle bir olmuş durumda.
Eskiden (ki bu “eskiden” dediğim zaman da aslında iki ay öncesi) Tayyip Erdoğan bir şey ortaya attığında herkes onu konuşur, herkes onu tartışırdı. Şaşmayan bir taktikle gündemi kolaylıkla değiştirebiliyordu. Söylediği şeyler neredeyse ayet kabul ediliyor ve karşı çıkabilenler dışında kimse o sözün üstüne bir söz söyleyemiyordu. Hele hele kendi partisi içinden, AKP’nin içinden bir tane bile çatlak ses çıkmıyordu. Çıkmadığı gibi herkes onu övme yarışına giriyor; onun söylediklerinin sünnet olduğuna kadar abartılı yalakalıklar normal karşılanıyordu.
Sonra ne oldu? Gezi oldu. Kesilen, dozerlerle saldırılan ağaçların önünde durup onları korumaya çalışan, taş çatlasa 500 kişinin eylemi, yurt çapında milyonlara ulaşan ve bir aydan uzun süren bir halk hareketine dönüştü.
Başbakan kabul etsin veya etmesin, bütün bu olanlar bütünüyle kendi eseriydi. Kendisine karşı çıkılmasına kesinlikle müsamaha gösteremeyen, yapılan eleştirileri hazmedemeyecek kadar zayıf bir Recep Tayyip Erdoğan portresi, haziran ayı boyunca zihinlere işledi. Partisi içinden Bülent Arınç, Ertuğrul Günay gibi önemli isimler kendisine bazen kapalı kapılar ardında, bazen herkesin içinde ve açıkça karşı çıktı. Kardeşi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün rahatsızlığı hem söyledikleriyle, hem de söylemedikleriyle kimse tarafından yadsınamaz şekilde belli oldu.
Gündemi birkaç defa değiştirmeye çalıştı, başaramadı. Miting yaptı, Türkiye’nin dört bir yanından otobüslerle seyirci getirip Kazlıçeşme’nin 300 bin kişilik alanını zar zor doldurdu – Kayseri gibi “kalelerde” o kalabalığın onda biri bile toplanmadı. Sonra da haftalar boyu süren, yalan söylemeyeyim, benim çok hoşuma giden bir suskunluk haline geçiş yaptı.
Şimdi sokaklar, artık onunla eğlenebilen; bazen ayıp bir şekilde hakaret ve küfürlerle, bazen orantısız zekâ tanımına uygun müthiş esprilerle dalga geçen bir gençlikle dolu. Ben de bu nesle dahilim ve bundan gurur duyuyorum.
Apolitik olmakla suçlanan 90 kuşağı; ne o meşhur 68 kuşağının, ne de diğer önemli nesillerin yapamadığını başardı: Siyasette “korkuyu” yok etti.
Gezi Parkı direnişinin asıl ve en önemli zaferi, budur.