Siyasetin 7 pisliği

Siyaset pis iş. İleride siyasete atılmak istiyorum istemesine ama, siyasete atılanların ellerinin her seferinde kirlendiğini veya zaten kirli ellilerin siyasetçi olduklarını görmezden gelemiyorum. Yalnızca düşünmeyi bırakıp eyleme de geçeceğim, siyasete atılacağım vakit gelene kadar da geleceğimde gördüğüm bu sorunlu halin çözümüne şimdiden çalışmam gerekiyor. Çözüme ulaşmanın ilk adımlarından biri de sorunu tanımlamaksa, benim siyasette (hiç değilse Türkiye’deki siyaset anlayışında) gördüğüm “pislikleri” tanımlamam benim için iyi olacak.

1. Dürüstlük yalanı

“Politik konuşmak” eyleminin, yalanı olabildiğince güzel söylemek olduğu tanımına sanırım kimse itiraz etmeyecektir. Zaten ülkeye hizmet edenlerin, milletin vekillerinin vazgeçmesi gereken ilk şey bu: politikanın kendisi! Ama şu da var: Başarısız bir hükümet başarısız olduğunu itiraf ederse, varlığını sürdüremez. Bu yüzden her hükümet başarısızlıklarını saklayıp başarılarından bahseder durur veya -en profesyonel siyasetçiler- başarısızlıklarını öyle güzel anlatırlar ki, “Helal olsun ulan adama!” dersiniz.

2. Hükmetme hevesi

Hayatında iki koyun güdemeyenler siyaset yapıyor! – Recep Tayyip Erdoğan

Sorsanız hepsi ülkeye hizmet ettiklerini söyler, ülkeleri için çalıştıklarını söylerler. Halbuki halkı sayesinde siyasette etkin bir pozisyona gelen birinde hizmet ruhundan çok hükmetme ruhunu görürsünüz. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun ulan?” lafı bu yüzden meşhurdur. Tabii halk da bu rol değişimine alışmıştır, bir siyasetçi bir yeri ziyaret ettiğinde ceketler iliklenir, tokalaşmak için sıraya girilir. Halbuki adam olanın, halkına duyduğu minnetle davranması, halkının önünde saygıyla eğilip bükülmesi gerekir. Tam tersi değil.

3. Hassasiyet sömürüsü

Bu başlığı görünce AKP’linin aklına CHP’liler, CHP ve MHP’nin aklına AKP’liler gelir ama benim aklıma Meclis’e girebilmiş tüm partiler geliyor.

AKP yıllarca dini duyguları sömürdü. CHP, Atatürk üzerinden siyaset yapmaya bayılıyor. MHP eskiden ırkçı söylemleriyle meşhurdu, şimdi vatan-millet sevgisi üzerinden puan toplamaya çalışıyor. BDP daha niş bir alana yönelmiş, Kürt etnisitesinden prim yapmak istiyor. (Bu arada kusura bakmasınlar, şu dönemde bir ırk üzerinden siyaset yapan tek parti de BDP’dir.) Geçmişten günümüze, ülkemizdeki belli bir duygu veya düşünceyi sömürmeden siyaset yapabilen bir parti yok. Yok işte.

4. Öfkenin hakimiyeti

Şimdi buradan isim vermeyeyim (yoksa kalkar yine dava açar, mazallah) ama ülkemizde öfkenin bir hitabet sanatı olduğunu düşünen değerli siyasetçilerimiz var. Ekranlarda esip gürlemeye, stadyumlarda yaptıkları mitinglerde siyasi rakiplerine bağırıp çağırmaya bayılıyor bu siyasetçilerimiz. Siyasi rakipleri arasındaki garibanlar da, o garibanlıklarını harika bir şekilde kullanıp “sakin güç” şöhretiyle takdir toplayabilecekken, tutup aynı seviyeden karşılık vermeye kalkışıyorlar. Kendileri de rezil oluyorlar, siyaseti de rezil ediyorlar. Gıcıklar.

5. Siyasetle ticaretin koalisyonu

Bir de bu var. Beterin beteri. Allah düşmanıma göstermesin diyeceğim ama dostum da, düşmanım da görüyordur bu rezaleti.

Öyle kişiler var ki, siyasetçi olunca elde edeceği hükmetme gücünü daha da kötüye kullanıp, bu güçle para kazanmayı kendilerine hak sayıyorlar. “Yolsuzluk” kelimesi bu kişilerin yaptıklarının sadece bir kısmını tanımlıyor. Eşe dosta ihale vermeler, devlet kasasına girmesi gereken kâr paylarından kırpmalar, makamına sağlanan olanakları kişisel olarak kullanmalar… Bu tavırlar, güzel ülkemizin güzel insanları tarafından üretilip tescillenen “çalsın ama iş yapsın” zihniyetiyle birleşince devletin malı deniz oluyor, yemeyen de keriz oluyor.

6. Vaatleri gerçekleştirme vaadini gerçekleştirmemek

Bakın bu da ülkemizdeki siyasetin en mizahi unsurlarından bir tanesi. “İstanbul’u ortasından yarıp şehrin bir kısmını ada haline getireceğiz.” bile dediler bu ülkede ve bu “çılgın projeler” sayesinde oy topladılar. Neden biliyor musunuz? Değerli yazar Ateş İlyas Başsoy’un açıklaması çok isabetli: Ne kadar “çılgın” olursa olsun bu projeler, siyasetsiz seçmende “bu adamlar çalışkan” algısı yaratıyor, hepsi bu.

Bunu kullanıp; art arda gelen yerel seçimlerde, 10 yılı aşkın bir süre boyunca “Metro inşaatlarını bitireceğiz!” vaadini tekrarlayan 20 yıllık belediye başkanları var, siz ne diyorsunuz?

7. Ne bağımsızlığı?

Yedinci maddede trajik bir olgu sunmak istemezdim ama gerçek bu: Siyasette “bağımsız” kalmak çok zor. Parti bağlılığından bahsetmiyorum. İdeoloji bağlılığından, hiyerarşi bağlılığından ve maalesef yurt dışı bağımlılığından bahsediyorum. Ülkeye en çok zarar veren şeylerden biri de siyasetçilerin bu “bağlantıları” ve maalesef buna karşı kullanılabilen en güçlü yöntem, çok zayıf bir yöntem: deli gibi efor sarf edip bağımsız milletvekili olmaya çalışmak.


Sonuç

Sonuç yok. Kısa yazayım dedim, yine uzun oldu. Benim gözümde herkes aynı ve değişen bir şey yok. Üstüne alınmak da, alınmamak da serbest.

Sizden tek isteğim, ileride gerçekten siyasete atılacak olursam ve bu yazdıklarımı unutma eğilimi gösterirsem, beni benim kelimelerimle uyarmanız. Şimdiden teşekkürler.

Barış Ünver
15 Ağustos 2012

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.