“Atatürkçülük Nedir?” kitabından notlar

Mustafa Kemal Atatürk‘ün yakın dostlarından, gazeteci ve yazar Falih Rıfkı Atay‘ın “Atatürkçülük Nedir?” adlı kitabını bitirdim geçen gün. (Gerçi bitirdim sayılmaz; 120. sayfada bırakıp son 60 sayfasını okumamayı tercih ettim çünkü kitapta, 65. sayfada başlayan 2. bölümden itibaren, çoğunluğu Atatürk‘le pek ilgisi olmayan Osmanlı anılarına yer verilmiş.) Bu yazımda da kitaptan aldığım notları geçireceğim. Kitabın tamamını da okumanızı tavsiye ederim. (En azından ilk bölümü kesinlikle okunmalı.)


Şeriat Nedir? (sf. 10-11)

O zamanlarda da din ve şeriatın birbirine karıştırılması gündemdeymiş ve Atay bu farkı şu şekilde açıklamış:

Din ile şeriatı bugün bile birbirine karıştıran üniversite diplomalı kimseler var. Tanrı’ya inanırsınız. O’na karşı güvenlerinizi yerine getirirsiniz. Din burada biter. Ötesi şeriattır. Şeriatçılık demek, Müslüman toplumlarını, yedinci yüzyıl Hicaz aşiretleri şartlarına doğru geri sürüklemek demektir. (Falih Rıfkı Atay)

Tabii din ile şeriat arasındaki fark bir paragrafta anlatılamaz. Atay burada şeriatçılığın, dine karışan örf ve adetleri dinin gereklerinden kabul etmek olarak tanımlamış.

H. G. Wells’ten seçmen-eğitim ilişkisi (sf. 15)

Atay, kitabın bu kısmında tarihçi H. G. Wells‘in Esquisse de L’histoire Universelle adlı kitabındaki bir cümleden alıntı yapmış:

Bir topluma danışma hakkından önce, eğitim verilmelidir. Seçmen, oy vermeden önce bilgilendirilmelidir. Oy kulübelerinden önce okullar kurulmalıdır. Yeteri kadar eğitim görmeyenin elinde oy pusulası yalnız faydasız değil, tehlikelidir de. (H. G. Wells)

Gerçekten de eğitim, halkın seçeceği insanları tartmasında önemli bir etmen.

Atatürk devrimlerinin iki temel taşı (sf. 21)

Atatürk devrimlerinin iki temel taşı, laisizm ve eğitim birliğidir. Millet bütün dünya işlerinde ne şeriat ne de herhangi bir ideolojinin baskısı altında olmayarak, yalnız günün şartları içinde kendisi için en yararlıyı düşünerek karar verir: “Öz Atatürkçülük” budur. (Falih Rıfkı Atay)

Burada eğitim birliğinden kasıt, medrese eğitimi ile Atatürk devrimleriyle gelen yeni tür eğitimin arasındaki çekişmenin yok olması ve halkın, tek bir eğitim türü ile eğitilmesidir. Günümüzde bu tehlike geçti, laiklik de çok şükür halkımızın asla yok olmasını istemeyeceği bir olgu.

İbadetin “kefâlet” gibi düşünülmesi (sf. 24-25)

Tanrı’nın bağışlamadığı ve kazası olmayan günahlar kul hakkını yemek, çalmak, öldürmek, zulmetmek, yalan söylemek ve bunun gibi ahlâk yasakları iken; câhil ve kaba softalığın halkı yanlış yola sürüklemesinden, ibâdetler “kefâlet”ler gibi kötüye kullanılmaya başlanmıştır.

Bir dostum, Adana’da bir tanıdığının kızdığı bir kimse için “Hayır, herifi geberteceğim, bana bir hacca mal olacak…” dediğini anlatıyordu.

Çalan, iki rekat namazla günahının bağışlanacağı inancında. Dinin büyük bir faydası, ki cehâlet yığınlarını Tanrı korkusu ile ahlâksızlıktan korumaktır; din câhil ve kaba softanın elinde bunun tam tersi sonuç verir. (Falih Rıfkı Atay)

Günümüzde de bu düşünce biçiminin yok olduğunu söyleyemeyiz.

Bu yazı dizisindeki tüm yazılar

Barış Ünver
22 Aralık 2009

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.