Ölü toprağını atmak: siyasi yazılara dönüş!

DİKKAT: Bu yazı, Beyn'in "Arşiv" kategorisine aittir. Yazının arşivlenmiş olması, yazı içindeki bilgi ve görüşlerin artık önemsiz veya geçersiz olduğunu gösteriyor olabilir.

2010’un ekim ayının ortasında, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden gelen telefondan sonra nasıl korktuğumu size tarif edemem. O sıralar bir eğitim için İzmit’te, ailemin evindeydim ve telefonun geldiğini -haliyle- annemle babama da anlatınca, korkunun da mutluluk gibi paylaştıkça arttığını tecrübe ettim.

Gündem ve Siyaset kategorisinde, o güne kadar yazdığım tüm yazıları o gece yayından kaldırdım. Sebebi konusunda kesinlikle yalan söylemeyeceğim: Deli gibi korkuyordum. Hepsini tek tek inceleyip, bazılarını avukat olan ablama da göstererek tekrar yayına aldım. Bazılarında düzenleme ihtiyacı duymadım, bazılarını yumuşatarak düzenledim, bazılarını ise ne kadar korkak biri olduğuma kıza kıza sildim.

2011 yılının bahar aylarında, üzerimdeki bu korku sebebiyle yaklaşan genel seçimlere dair bir yazı yazamama endişesiyle, kendimi epey zorlayarak birkaç yazı yazdım. O zamanlar ilk duruşmama girmiştim ve 15 dakika içerisinde eylül ayına verilen ikinci duruşma tarihi sayesinde korkumu da erteleyebilmiş, biraz daha rahat yazmaya başlamıştım.

Genel seçimlerden sonraysa, korkunun yerini umutsuzluk aldı. Genel seçimlere kadar MHP’ye yapılan bel altı saldırılar yüzünden herkes gibi ben de “Bizim ülkedeki siyasetin seviyesi buraya kadar düştü mü yani?” diye endişelenmiş ve AKP’nin %50’ye dokunan oy oranını da görünce “Demek ki iş siyasetten çıkmış, reklamcılığa dönmüş.” demiştim. Yenilgiyi, taraftarı olmayı istememe rağmen bir türlü beceremediğim CHP adına da, fena halde küçük düşürüldüğü ve çok zor durumda bırakıldığı için sempati gösterdiğim (ve hatta baraj altında kalmasın diye oyumu verdiğim) MHP adına da, ülkeye genç ve cılız sesimle azıcık katkıda bulunmaya çalışan şahsım adıma da kabullendim ve ilk kez, siyaset konusunda yazmanın içimden gelmediğini fark ettim. Bıktığım için değil de, korktuğum için siyaset hakkında yazmaktan vazgeçtiğimin düşünüleceğini önemsememeye çalışarak, referandumun yıl dönümü için yazdığım yazı dışında doğru dürüst bir siyasi yazı yazmadım.

Yanlış anlamayın: Korkmadığımı söylemeye getirmek istemiyorum. İkinci ve üçüncü duruşmalar yaklaşırken korkum hep arttı. Aralarda, aklıma gelse bile ne olacağını düşünmediğim için korkmuyordum ama duruşmalar yaklaştıkça hareketlerim yavaşlıyordu resmen. Yazma konusunda ise hepten kötüydüm: Duruşmalar yaklaşsa da, yaklaşmasa da elimden doğru dürüst bir yazı çıkmıyordu. Sindiğimi (sindirildiğimi) hissediyordum, gıcık oluyordum ama yazarken “Şu cümleyi yazmasam da olur… Bunu böyle demeyeyim… Eeeh, yazmıyorum ulan…” demeye ve çoğu zaman vazgeçmeye devam ediyordum.

Üçüncü duruşmadan sonra, beraat ettikten sonra siyaset hakkında yazmaya dönsem mi diye düşündüm. Genel seçimlerden sonra gelen bıkkınlığın geçtiğini hissediyordum, korku morku da kalmadıysa, yazmaya bir engelim yok diye düşündüm. Yine de her ihtimale karşı biraz daha bekleyip, mahkemede kazandığım ufak zaferin tadını çıkardıktan sonra sakin kafayla tekrar düşünmeyi tercih ettim.

Geçen iki ayın ardından mutlulukla söylüyorum ki, tekrar yazmaya hazırım.

Yanlış anlama olmasın: Kendimi çok matah bir yazar olarak görmüyorum. Siyasetten anladığımı da iddia etmiyorum – tam aksine, siyaseti anlayabilmek için yazıp gelen olumlu ve olumsuz tepkileri değerlendirmek, kendimi “siyaset düşüncesi” konusunda geliştirmek istiyorum. 2007’den beri siyaset hakkında düşünüyorum ve şu vakte kadar kendimi biraz olsun geliştirdiğimden eminim. Doğru yolda gittiğimden de eminim ama siyaset düşüncesinde dümdüz yollar yok; birleşen yollar, ayrılan yollar çok var. Gömlek değiştirmekten bahetmiyorum, bazı düşünceleri “araç” olarak, “tramvay” olarak gördüğümü söylemiyorum tabii – o yollara asla girmem. Ama fikirlerimi sabit tutarsam, bugün her “taraf”ta var olan dinozorlara dönüşeceğimi de biliyorum.

Üstümde hala bir ölü toprağı var. Üstümde hala bir otokontrol hissi var. Haftada bir, muhtemelen kısa yazılarla başlayarak üzerimdeki bu ölü toprağını atmaya çalışacağım. Sizin takibiniz, yorumlarınız ve paylaşımlarınız bu noktada benim için çok önemli.

Umarım bana bu yolda, bu yolculuğumda, olumlu veya olumsuz tepkilerinizle yardımcı olursunuz. Size söz veriyorum; kötü niyetli olmayan hiçbir yorumunuza dava açmayacağım!

Barış Ünver
15 Nisan 2012

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.