HaberTürk’ün bi’ zil takıp oynamadığı kaldı

Anladık, tamam, Sabah ve ATV‘ye el konulurken Doğan Yayın Holding‘in binasında şampanya patlatılmış. Yapmışlar bir hıyarlık, ona sözümüz yok. İyi de bu gaz, bu haz ne diye? Niye her gün “DOĞAN BATIYOR” temalı haberler, HaberTürk‘ün sitesinde yayımlanan 10 manşetin en az 3’ünde Aydın Doğan‘ın en çirkin fotoğraflarıyla beraber görünüyor?

Bu basın kuruluşları komple garip abi. Benzer olaylar blog’lar arasında olsa; mesela kesinlikle sevmediğim bir blog yazarına yazdıklarından ötürü dava falan açılsa, işi gücü bırakır o adamı savunurdum. Ama belli ki işin içine büyük miktarda paralar ve güç ihtiyacı girince birbirlerini yamyam gibi yemeyi biliyorlar.

Doğan Yayın Holding sütten çıkmış ak kaşık değil, biliyoruz. Onlar hakkında ne düşündüğümü bilen biliyor. DYH‘nin, basında %50’lere varan bir baskınlık durumunu görüp sinir oluyorum hala. Yine de gördüğüm basın savaşları karşısında gözlerim pörtlüyor, dayanışma içerisinde olması gereken basın-yayın gruplarının birbirlerine neredeyse küfür edecekleri haber başlıklarını şaşkın şaşkın anlamaya çalışıyorum.

Gördüğüm olay şu şekilde: Ciner Grubu‘nun gazetesi HaberTürk ve el konma hadisesi sırasında Sabah‘ın başında duran, şimdi ise HaberTürk‘ün genel yayın yönetmenliğinde oturan Fatih Altaylı (ki kendisini, bu durumdaki tavrını desteklemesem de hala çok severim), sırf o şampanya olayı yüzünden şu anda DYH‘nin batırılmaya çalışılmasını sessizce (hatta ara sıra onaylayarak) izliyor. HaberTürk’ün genelinde bu düşünce daha açık bir şekilde ifade ediliyor; DYH‘nin batışını yorumlayanlar, “Bu insanlar Sabah ve ATV‘ye el konuyorken ellerini ovuşturuyorlardı!” ifadesinden öte bir söz söylemiyorlar.

Üstüne bir de, sitelerinde Aydın Doğan‘ın -muhtemelen konuşmalar sırasında çekilmiş- garip yüz ifadelerine sahip fotoğrafları kullanılarak acayip acayip haberler yapılıyor ve bu konu, her gün anasayfadaki 10 manşetlik alanda üçer beşer haber şeklinde (gün boyunca) yayımlanıyor. Başlıkları ise Vakit gazetesini aratmayacak türden. Mesela bugün gördüğüm haberlerden birinin başlığı “DOĞAN’IN TAKTİKLERİ TUTMADI” şeklinde, bir diğeri de “HACİZDEN MAL KAÇIRMA KUŞKUSU”.

Bir soru sorayım size: Bir işte çalışıyorsunuz ve haksız bir sebepten ötürü kovuluyorsunuz, alt kademeden bir çalışan da terfi ettirilerek sizin yerinize oturtuluyor. Daha sonra siz tekrar aynı işe girmeyi başarıyorsunuz, yerinize geçen çalışan da o sırada kovulmak üzere ve fakat durumu aynı sizin gibi, haksız bir biçimde kovulacak. Onun yerine tekrar sizin geçmeniz söz konusu olsa bile, onun haksız bir biçimde kovulmasına göz yumar mıydınız?

Pragmatist biri, bu örnekte iş arkadaşının kovulması için patronunu sonuna kadar destekler. Gazetesini yeni “amiral gemisi” yapmaya kararlı Fatih Altaylı da, benim açımdan aynen böyle bir pragtamizm örneği sergiliyor. Sabah gibi güçlü bir gazeteye haksız bir biçimde el konurken DYH‘de ellerin ovuşturulması yüzünden artık nasıl bir hırs yapmışsa, şu anda DYH‘ye kesilen ve Aydın Doğan‘a olan nefretime rağmen biraz şaibeli görünen şu vergi cezasına Fatih Altaylı‘nın ses çıkarması bir yana, neredeyse destek verdiğini görüyorum. Hatta direkt Fatih Altaylı‘da gözükmese de, HaberTürk‘te ve Ciner Grubu‘nda hükümete bariz yakınlaşmalar, yalakalıklar fark ediliyor. Turgay Ciner‘le Recep Tayyip Erdoğan‘ın yan yana, gülümseyen fotoğraflarının yer aldığı ihale dolu günlerin üstünden sadece birkaç ay geçti.

Ben bu konuda Fatih Altaylı‘dan ve Ciner Grubu‘ndan daha olgun bir tavır beklerdim. Cezayı makul gösterme çabalarına girişmek yerine cezanın boyutunun basın özgürlüğüne nasıl feci bir darbe vurduğunu göz önünde bulundurmalarını isterdim. “Bana da aynı şey yapıldı, onlara da yapılıyor. Bir noktadan sonra herkese yapılırsa ne olacak?” endişesinin öne çıkması daha akıllıca olurdu ama hükümetin gazabına uğramamak için olaya ses çıkarmamak veya alkış tutmayı beklemezdim. Hele Fatih Altaylı‘dan hiç beklemezdim.

Devreye Rekabet Kurumu falan girse ve DYH‘nin basın üzerindeki baskınlığı gerekçe gösterilerek küçültülmesi istense, ona sözüm olmaz. Gerçekten olmaz. Çünkü dünya olduğu gibi ülkemizde de basında baskın olanlar, ülkeyi yönetme konusunda önemli bir güce sahip oluyorlar. Ülkeyi resmi olarak yönetenler ve/veya yönetmek isteyenler de, baskın basının gücünden faydalanmaya çalışıyorlar. (Yukarıda bahsettiğim “Dönek” başlıklı yazımda da bundan bahsetmiş, 2007 yılında AKP‘yi yalaya yalaya bir hal olan DYH‘nin durumunu anlatmak istemiştim.) Ama devredeki kurum vergi daireleriyse ve bu vergi daireleri de özerk çalışıyorlarsa, o zaman işin içinde bit yeniği aramak DYH başta olmak üzere herkesin hakkıdır.

Kesilen vergi cezasına değinmek istemiyorum, o konu beni aşıyor. Birkaç hafta önce bu konu hakkında büyük basın-yayın gruplarına ulaşmayı denemiş ama maalesef başarısız olmuştum. O yüzden vergi cezasını yorumlamayacağım. Ama vergi cezasının DYH dışındaki basın-yayın gruplarında nasıl yorumlandığını yorumlayabilirim. Bu yazımda Ciner Grubu‘ndan HaberTürk‘te, neredeyse zil takıp oynayacak adamlar gördüğümü iletmeye çalıştım. Diğer gruplardan farklı tepkiler gördükçe de, başka yazılarla bu tepkileri yorumlamaya çalışacağım. Sevgiler.

Barış Ünver
16 Ekim 2009

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.