Devrim Arabaları (2008)

DİKKAT: Bu yazı, Beyn'in "Arşiv" kategorisine aittir. Yazının arşivlenmiş olması, yazı içindeki bilgi ve görüşlerin artık önemsiz veya geçersiz olduğunu gösteriyor olabilir.

Devrim Arabaları

Vatanseverlik duygumuzu kabartan ve vatanımızda ne kadar yanlış şeyler yapıldığını da ayrıca anlatan, film tadında bir belgesel veya belgesel yoğunluğunda bir filmdi bu izlediğim Devrim Arabaları. Gururu ve ezikliği aynı anda yaşatıyor.

Filmin size hissettirdiği türlü duygular haricinde bir sürü güzel tarafı da var. Örneğin çok iyi bir oyuncu kadrosu ve başarılı bir yönetmenlik var. Senaryo gerçek olduğu için yeterince etkileyici ama hikayeleştirilmesi biraz zayıf olmuş; olsun. Birkaç yapmacık replik haricinde kötü bir his yaratmıyor bünyede. Bir de özellikle mi seçmişler bilmiyorum ama filmde son derece soluk, mat bir renk düzeni vardı ki filmdeki depresif havayı çok güzel yaratmıştı.

Repliklerin bazıları yapmacık dediysem tamamen kötü değil. Hatta çok başarılı replikler var. İşte bir örneği:

– Ben hala anlamıyorum. Alt tarafı benzini bittiği için otomobil durdu, o da sadece 5 dakikalığına! Neticede Cemal Paşa bizim yaptığımız diğer otomobile binip gitmedi mi? Gitti! Neden meseleye böyle bakılmıyor?

– Gazeteleri görmedin mi oğlum? Kayıtlara böyle geçti artık. Bundan 50 yıl sonra Devrim arabası denildiği zaman herkes “Haa, o yürümeyen otomobil mi?” diyecek.

Devrim‘in hikayesini önceden bilmediğim için, daha doğrusu kulaktan dolma bilgilerle yetindiğim için, bu replikleri duyduğumda fena sarsıldım. Gerçekten de konuşmada geçtiği gibi bir durum var; bu ülkede Devrim marka araba dendiğinde hep o arabanın daha ilk turda yolda kaldığı ve bu yüzden seri üretime geçmediği anlatılır. Ben de böyle biliyordum. Meğer Cemal Gürsel yapılan ikinci arabaya binip devam etmiş yola. Özeleştiriyi abartıp özhakaret boyutuna vardırıyoruz ya, bu hikayeyi de “Haa, o yürümeyen otomobil mi?” diye anlatmamız da normal karşılanmalı.

Sonuç olarak şunları diyeyim: Eğer tarihi doğru, en azından daha doğru anlamak istiyorsak bu tür fırsatları değerlendirmeliyiz. Bu film de elbette siyasi görüşlerle yorumlanacaktır (çünkü yakın tarihimizi anlatıyor) ama “cehennemde birbirlerini kazana geri çeken Türkler” fıkrasında olduğu gibi birbirimizi -siyasi olarak- çekiştirmeyi bırakıp, resme biraz daha uzaktan bakıp ülkenin menfaatleri için beraber düşünebilsek… Neler diyorum ben, böyle düşünebilseydik bu filmdeki gibi bir hikayemiz bile olmayacaktı! Bir de, en başta bahsettiğim “gururu ve ezikliği aynı anda hissetmek”ten ne kast ettiğimi anlamak için filmi izleyiniz. Mümkünse benim yaptığım eşekliği yapmadan, filmin orijinal bir kopyasını satın alarak izleyiniz.

Barış Ünver
10 Temmuz 2009

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.