Suçluluk duygusu

Deniz Feneri davası sonuçlandı. Özetle:

  • Kanal 7 Avrupa Genel Müdürü Mehmeh Gürhan, Deniz Feneri Almanya Başkanı Mehmet Taşkan ve Deniz Feneri muhasebecisi Firdevsi Ermiş, hapis cezası aldı.
  • 2002-2007 yılları arasında toplanan 41 milyon avronun;
    • 17 milyonu nakit olarak çekilerek bavullarla falan Türkiye‘ye gönderildi.
    • 8 milyonu Deniz Feneri Türkiye‘ye gönderildi.
    • En az 11.7 milyonu amaç dışı kullanıldı.
    • 4 milyonuna Alman polisi el koydu.
    • 2,8 milyonu ise hala kayıp!
  • Davayı sonuçlandıran hakim Jochen Müller‘in söyledikleri:
    • Almanya‘da bildiğim en büyük bağış skandalı.”
    • “Bütün ipler Kanal 7‘nin elindeydi.”
    • Gürhan ve Taşkan; Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve Zahid Akman‘dan gelen talimatlara göre hareket ettiler.”
    • “Baş sorumlular Türkiye‘deydi.”
    • “Muhasebeyi Türkiye‘deki sorumlular, yine Türkiye‘de kurulu bir bilgisayar sistemi üzerinden kontrol ettiler.”
    • “Burada dolandırıcıların basit bir eylemi söz konusu değildir. Siyasi ve İslami bir ideoloji vardı.”
  • Dava sonuçlandıktan ve ilgili kişilerden bazıları Alman mahkemesi tarafından “suçlu” olarak tescillenip ceza aldıktan sonra Recep Tayyip Erdoğan‘ın AKP İl Örgütü tarafından düzenlenen iftar öncesinde yaptığı açıklama: “Bu gazeteleri evlerinize sokmayın, bu kadar açık konuşuyorum.” Başbakanımız bu açıklamayı, Kemal Kılıçdaroğlu kişisi NTV‘deki bir programda Zahid Akman hakkında konuşurken, konuyla ilgili olarak RTE‘nin malvarlığını sorduktan sonra yapıyor.

Doğan Medya Grubu‘nda bu haberi yapanlar haklıymış, onu anladık. Kaldı ki DMG‘de çalışan birkaç basın mensubunun Türkiye‘ye taşıdığı bu haber, Almanya‘da süren ve Türkiye‘yle ilgili bir davanın haberi, o kadar. Olay büyük, Almanya‘daki en büyük dolandırıcılık olaylarından biri ama haber yalnızca bunun varlığını belirtmekten ve ayrıntı vermekten ibaret. Asparagas haberlerle dolu olduğu iddia edilen Hürriyet‘in bu haberde çarpıttığı tek bir gerçek, yaydığı tek bir yalan yok. Varsa lütfen yazın.

Almanya‘da demokrasi gerçekten var olduğu için kararın çarpıklığından da söz edemeyiz. Peki bu durumda Recep Tayyip Erdoğan ne diye boykot çağrısı yapıyor? Tahminimi başlıkta belirttim: suçluluk duygusu. Böylesine derin bir dolandırıcılık şebekesinden bahsederek bağırıp çağırmayı ben başka türlü açıklayamıyorum, kusura bakmayın.

Şöyle açıklayayım: Beni de uluslararası bir suç şebekesine dahil olmakla suçlasalardı, ben de elbette sinirlenirdim ama boykot kampanyaları düzenlemeye kalkışmazdım. Hele bir de bir ülkeyi yönetiyor olsaydım, sinirlerime hakim olup bir başbakana yakışacak ifadeler kullanırdım. Recep Tayyip Erdoğan ve partisinin ileri gelenleri, bu konuda başarısız oldular.

Bu boykot çağrısına sırf benim gibi Recep Tayyip Erdoğan‘dan hazzetmeyen, bazılarının tabiriyle karşı taraftan değil, AKP yandaşı basın mensuplarından da tepkiler yağdı. Buyrun tüm tepkilere bakalım:

  • Türkiye’deki basın birliklerinden tepkiler:
    • Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu: “Sorumlu bir Başbakan olarak ifade özgürlüğünü ve çok sesliliği sağlama görevini üstlenmiş olmasına karşın Sayın Erdoğan’ın partililerine yaptığı boykot çağrısını demokrasi ve hukukla bağdaştırma olanağı yoktur.”
    • Ahmet Abakay (Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı): “Başbakan’ın kendisini eleştiren medyayı düşman ilan edip kampanya açmasını çağ dışı buluyorum. Ve böyle bir başbakana sahip olduğumuz için utanıyorum.”
    • Göksel Bozkurt (Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı): “Başbakan’ın ya da bir siyasetçinin bazı gazeteleri boykot çağrısı yapması, Anayasa’daki ‘basın hürriyeti’ ilkesine aykırıdır.”
    • Metin Özkan (Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği Başkanı): “Demokratik rejimlerde bir Başbakanın kendisinin hoşuna gitmediği gazeteleri almayın çağrısı yapması, rejimin demokratik kurumları açısından endişe vericidir. Sert eleştirilerinin ardından boykot, boykotun ardından ne geleceği ise bilinmemektedir.”
  • Siyasetçilerden tepkiler:
    • Oktay Vural: “Başbakan bu çağrıyla demokrasi suçu işliyor. Yolsuzluklar ve yanlışlıklarının yazılmadığı bir medya istiyor. Bu çağrısı açıkçası şantaj ve tehdittir. Başbakan’ın demokrasi anlayışı sadece raftadır. Milli görüş gömleğini çıkardığını söyleyen Başbakan kara gömlek giymiştir. Başbakan’ın faşist düzen arzusu içinde olduğu ortaya çıkmıştır. Başbakan, kendilerinin ürettiği yalanlarla, milletin kandırılacağı bir düzen istemektedir. Soruyorum Başbakan’a: Niye korkuyorsun sayın Başbakan? Yolsuzlukların ortaya çıkmasından mı korkuyorsun?”
    • Deniz Baykal: “Bir Başbakanın çıkıp, ülkede yayımlanan yasalara göre meşru faaliyet gösteren yayın organlarını (almayın) diye  kampanya yapması, Başbakan sıfatı üzerindeyken kabul edilecek şey değildir. Çünkü Başbakan’ın görevi o yayın organlarının da hukukuna sahip çıkmaktır. (…) Bunun altında istibdat ruh hali, dikta hevesi yatıyor.”
    • Hüsamettin Cindoruk*: “Başbakan dersine çalışmalı. (…) Çok konuşuyor, daha az konuşmalı. (…) Bu boykot çağrısı ters tepecektir, merak unsuru uyandıracağı için tirajları artıracaktır.”
    • Bir de DSP milletvekili Süleyman Yağız ve CHP milletvekili Mehmet Sevigen, bu boykot çağrısını bir soru önergesiyle meclise taşıdı.
  • “Yandaş Basın”dan tepkiler*:
    • Fehmi Koru (Yeni Şafak): “Başbakanın, devlet gücüyle medyaya tavır alması yanlış.”
    • Yasemin Çongar (Taraf): “Protesto tepeden yapılıyorsa bu faşizanlıktır.”
    • Ergun Babahan (Sabah): “Kabul edilemez. Bu, antidemokratik bir müdahaledir.”
    • Ekrem Dumanlı (Zaman): “Bir başbakan böyle diyemez.”

* Bu tepkileri aslında video olarak izledim ve “yandaş basın”dan dört kişi toplamda 5 ila 7 dakika kadar konuştu, Hüsamettin Cindoruk‘sa Kanal D‘nin ana haber bülteninde canlı yayına katıldı. Her konuşmada çokça cümle sarf edildi ama hızlı not alamadığımdan dolayı birer-ikişer cümleyle özetlemek zorunda kaldım.

Bu dava, eğer Türkiye ayağı soruşturulmaya başlanırsa (ki AKP kanadından bile bunu isteyenler var, hatta yanlış bilmiyorsam bir soruşturma/inceleme başlatılmış veya başlatılmak üzere) Başbakan da, DMG de daha çok başımızı ağrıtacak ama inşallah sonucunda sürüyle dolandırıcılık çıkacak ortaya ve adalet yerini bulacak.

Bu arada başbakan keşke iftar öncesinde değil de, sonrasında bir açıklama yapsaydı. Daha sakin bir açıklama yapar, muhtemelen boykot kampanyası başlatmazdı.

Barış Ünver
20 Eylül 2008

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.